Sayfalar

14 Ocak 2014

Resulullah(as)'ın kul olmayı tercihinden sonra, kulluk insanın ulaşabileceği en şerefli makam oldu


Allâh Teâlâ tevâzûyu ilk olarak en sevgili kulu olan Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e emretmektedir.
 "Sana tâbî olan mü'minlere alçak gönüllü davran!" (eş-Şuarâ 26/215) emrini alan Resûl-i Ekrem Efendimiz; "Allâh Teâlâ bana, «O kadar mütevâzî olun ki kimse kimseye böbürlenmesin; kimse kimseye zulmetmesin!» diye emretti." (Müslim, Cennet, 64) buyurmuş ve hayâtını tevazûun zirvesinde yaşayarak biz ümmeti için sayısız örnekler sunmuştur.

Cenâb-ı Hakk'a kul olmayı kendisi için en büyük şeref bilerek ne krallığa ne de melikliğe meyletmiştir.

Efendimiz'in bu tercihini anlatan rivâyet şöyledir:

"Birgün Allâh Resûlü, Cibril ile oturmuş sohbet ediyordu. O anda semâdan bir melek indi. Cebrâil -aleyhisselâm- bu meleğin dünyaya ilk defâ indiğini söyledi. Melek; «Yâ Muhammed! Beni sana Rabbin gönderdi. Melik bir peygamber mi yoksa kul bir Peygamber mi olmak istediğini soruyor.» dedi.

Efendimiz Cebrâil'e baktı. O da mütevâzî olmasını işâret ederek; «Ey Allâh'ın Resûlü! Rabbine karşı mütevâzî ol!» dedi. Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-; "Kul bir Peygamber olmayı isterim." ( İbn-i Hanbel, II, 231; Heysemî, IX, 18, 20) buyurarak müstesnâ bir tevâzû nümûnesi ortaya koydu. Bu tercihten sonra kulluk, insanın ulaşabileceği en şerefli makam oldu.

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- kendisine aşırı ta'zim gösteren kimselere; "Siz beni, hakkım olan derecenin üzerine yükseltmeyiniz! Çünkü Yüce Allâh beni resûl edinmeden önce kul edinmişti." (Heysemî, IX, 21) ikâzında bulunarak kul olmanın kıymetini göstermiştir.


2 yorum: