Cenab-ı Allah nasip ederse, duyulan tek bir cümle gaflet perdesinin kalkmasına neden olur.. O güne kadar duyduğunuz eksiklik belki de tek bir cümlenin içinde saklı olup yaşamınızın anahtarı olup çıkar..
Yürekten gelen Söyleten ile güzel...
Cenneti sırtında taşıyanlara dünya yükü ağır gelmez. GÜLÜMCE YILDIZ. .
YAZILARIMIZI LİNKİ İLE PAYLAŞABİLİRSİNİZ. EMEĞE SAYGI ! Telegram kuran öğrenme sayfamız: 👇https://t.me/Kuranogrenme
Resulullah Efendimiz (as) kabir hayatının varlığı ve nasıl olacağını bize bildiriyor:
"Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçedir veya cehennem çukurlarından bir çukurdur." (Tirmizî, kıyamet, 26).
Dünya hayatı ne kadar uzun görünse de, göz açıp kapatmak kadar kısa.. o zorlu günde pişman olup keşke demek var.. bir de güzel selam ile selamlanmak var..
Kuranda buyruluyor:
Dedi ki: "Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?"
Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor." Mümin - 112-113 #ayetler
"Firavun ve adamları sabah-akşam ateşe atılırlar. Kıyametin kopacağı gün de denilir ki; Firavun hanedanını ateşin en şiddetlisine sokun."(Mümin, 40/46)
Ebü Hüreyre Radıyallahu anh, Hazreti Peygamber’in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şekilde dua ettiğini söylemiştir:
“Allahümme innî eûzu bike min azâbi’l-kabri ve min azâbi’n-nâri ve min fitneti’l-mahyâ ve’I-memâtü ve min fitneti’l-mesîhi’d-deccâl.”
(Allahım! Kabir azabından, ateş (cehennem) azabından, hayat ve ölümün fitnelerinden ve Mesih deccâl’in fitnesinden sana sığınırım)
Kabir hayatı var mı, kabir azabı var mı? diyenlere ışık olsun yazımız..
Yaşlı kadın, usulca odasından çıktı. Salondan torunu ile gelinin sesleri geliyordu:
"-Oğlum, sofra hazır, çorbanı koydum; haydi gel de soğutmadan ye!.."
Salonun en kuytu yerine geçti, yerde kendine ait köyden getirdiği minderin üzerine oturdu. Çocuk, babaannesini görünce:
"-Babaanneciğim, gel beraber yiyelim!.." dedi.
Yaşlı kadın mânidâr bir şekilde iç çektikten sonra:"-Evin erkeği gelmeden akşam sofrasına oturulmaz. Hele babanız gelsin, beraberce yeriz inşaâllah!" dedi.
Evin gelini:"-Aman anneciğim, eskidenmiş onlar!.. Şimdi acıkan yemek sofrasına oturur, o da gelince yer." dedi.
Yaşlı kadın:"-Kızım, nasıl insanların bir edebi, hayâsı, iffeti varsa, evlerin de iffeti ve edebi vardır."
Torunu dayanamayarak alaycı bir tavırla söze karıştı:"-Yaa babaanne, neymiş bu evlerin iffeti... Anlat bakalım, merak ettim!.." dedi.
Yaşlı kadın söze başladı:
"-Biz küçükken annelerimizden önce babalarımızın karşısında edepli oturmayı öğrenirdik. Evde babamız, annemiz varken ayağımız uzatıp oturmaz, büyüklerimiz konuşurken söz hakkı verilmedikçe söze dâhil olmazdık. Büyüklerimiz odaya girdiğinde hemen toparlanır, kalkıp onlara oturmaları için yer verirdik. Aslâ babamız sofraya oturmadan sofraya el uzatmazdık.
Babamız gelir, «Besmele» çeker, «Haydi buyurun.» derdi. Huzurla hepimiz başlardık yemeğe... Sonunda da sofra duâsını kardeşlerimiz aramızda sıra ile okurduk. Hiç âilece yenen yemek kadar lezzetli yemek olur mu? Bu sofranın edebidir, yavrum!.."
Torunu:"-Bu kadar baskı karşısında depresyona girmez miydiniz babaanneciğim!" dedi.
"-Hayır, yavrum bizim zamanımızda saygı olduğu için sevgi hep bâkî kalırdı. Sevgi var oldukça da hiç depresyona giren olmazdı. Yemekler lezzetli, uykular dinlendiriciydi. Biliyor musun? Ben depresyon kelimesini ilk defa burada duydum, hattâ köyümüzde bir tane akıldan mahrum birisi vardı, «Deli İbram» derlerdi. Vallahi, o bile o kadar mutluydu ki, anlatamam. Akşama kadar sokakta çocuklarla oynar, acıkınca bir kapıyı tıklatır; «Aba acıktım, aba su ver!» derdi. Hangi kapıyı çalsa, boş çevrilmezdi. Berber saçları uzadıkça tıraş eder, hamamcı arada yıkardı. Cumaları esnaf elinden tutar, namaza bile götürürlerdi. Yani hiç kimse onu dışlamazdı..
Şimdi hiçbir şeye saygı kalmadı. Bak evlere bile saygı yok bu şehirde! Herkes akşam olduğu hâlde perdelerini örtmemiş, bütün evlerin içi görünüyor, ama kimse utanmıyor. Biz daha hava kararmaya başlamadan kalın perdelerimizi çeker, ondan sonra evin ışıklarını yakardık. Hattâ perde kapalıyken üzerimizi değiştirmeye edep eder; ışığı söndürür, yere çömelir öyle üzerimizi değiştirirdik. Gölgemizin bile dışarıdan görünebileceğini düşününce yüzümüz kızarırdı."
Bu sırada gelini, oturduğu yerden kalktı, mahcup bir edâ ile salonun perdelerini çekti.
"-«Evin edebi, önce perdesinin çekilip çekilmediğinden belli olur.» derdi büyüklerimiz...Evler, kocaman duvarlarla çevrilmiş avluların içinde olduğu hâlde hiç kimse iç çamaşırlarını ulu orta asmazdı, ev ahâlisinden bile edep ederlerdi. Ben daha küçükken giydiğim şalvarı en ön ipe asmışım, hemen anam gelip; «Kız, baban bugün avluya çıktı, senin şalvarın asılı idi, utancımdan yerin dibine girdim. Bir daha öyle ortaya asma, çamaşırların en arkasındaki ipe as!.. Üstüne uzun bir tülbent ört, sonra mandalla... Altında ne olduğu görünmesin!.. İffetimiz, edebimiz bir giderse, ortada îmanımız kalmaz!..» dedi. Tabiî ben 12 yaşlarındaydım, annem bunları bana söylerken ben yerin dibine girdim. Şimdi öyle mi? Geçende bir nefes alayım diye balkona çıktım, karşı komşu, bütün çamaşırları asmış uluorta, ben utancımdan hemen içeri girdim.
Bugün yemekler dışarıda yeniyor, «göz hakkı» oluyor, kimse umursamıyor. Çarşı pazardan alınanlar şeffaf poşetlerde eve geliyor; alan var, alamayan var. Göz hakkı, kıskançlık oluyor bu yenenlerde... Hiç şifâ olur mu yavrum? Bizim Peygamberimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem, «Yemeğinizin kokusu ile komşunuza eza etmeyiniz.» buyuruyor. Bugün kokuyla, gösterişle çevredekilere hep ezâ veriliyor. Tabiî ki yenilenler içinize sıkıntı veriyor. Sonra da «depresyon» diye diye doktorlara gidiliyor.Evin bir edebi daha vardır ki, en önemlisi de budur herhalde... Evin içinde yaşananlar, aslâ dışarıda anlatılmaz; yenenler, içilenler, muhabbetleşmeler, kavgalar... Bu da evin iffetinden sayılır ve hiç kimseye anlatılmazdı. Bu yüzden problemler ev içinde kolaylıkla çözülürdü. Zaten Peygamberimiz de özellikle karı-koca arasında olanların etrafa yayılmasının ne büyük bir günah olduğunu hep hadislerinde anlatıyor, değil mi Leylâcım!.." dedi gelinine...
Leylâ mahcup bir şekilde: "-Evet anneciğim." diyebildi.
Torunu:"-Babaanneciğim, şimdi FACEBOOK diye bir şey var; insanlar gittikleri lokantalarda yedileri şeylerin fotoğrafını çekip binlerce kişiye gösteriyorlar!.."
"-Aayy ne ayıp... İnsan hiç yediğini söyler mi?"
"-Âh anneciğim, her hâllerinin fotoğrafları var. Gezdikleri yerlerin, yedikleri yiyecek-içeceklerin, aldıkları eşyâ ve kıyâfetlerin, hattâ beylerinin aldığı çiçekleri üzerinde yazdıkları notlarla paylaşıyor insanlar..."
"-Yavruuum, sen neler diyorsun? Kıyamet koptu kopacak desene... Evler çırılçıplak kaldı desene..." dedi gözyaşları içinde anlatmaya devam etti:
"-Biz beylerimizle yan yana yürümeye ar edinirdik; dul kalanlar var, evlenemeyenler var. Onların gönül yaralarına tuz basmayalım diye, beylerimizin bir adım gerisinden yürürdük... Şimdi kavgalar ortada, sevmeler ortada... Tabiî ki, hiç mahremiyet kalmayınca samimiyet de kalmıyor. Evin bereketi, büyüklere saygıdadır. Evin iffeti, örtülen perdedir. Sevginin iffeti, gizliliktedir. Gözün iffeti, göz kapaklarındadır. Bedenin iffeti, tesettürdedir. Utanma, hayâ, îmandan bir şûbedir. Bakın size, benim annemin anlattığı bir hikâyeyi anlatayım. Hikâye dedimse, adı hikâye... Aslında bir hadîs, hadîs-i kudsî hem de... Yani mânâsını Allâh'ın Peygamber Efendimize haber verdiği, sözlerini ise Peygamberimizin kendi sözleriyle ifade ettiği bir hadis...
İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen,
dediklerini zapteden bir melek hazır bulunmasın. Kaf Sures- 18 ayet
Ağzımızdan çıkan tek söz dahi çok önemli.. Nasıl ki ok yaydan çıktı mı geri gelmiyorsa,
ağızdan çıkan söz de geri gelmiyor.. her yaptığımız davranış gibi konuşmalarımızda levhi mahfuzda..
Resulullah Efendimiz (as)
Allah’a ve âhiret gününe inanan kimse, ya hayır (lı söz)
söylesin ya da sussun. (Buhârî-Müslim-Tirmizî-Ebû Dâvûd) buyuruyorlar..
Hayır
dışında konuşmak, bizim zararımıza.. ayrıca önemsemeden söylediğimiz tek söz dahi çok önemli !
Hz. Bilal bin Haris Müzenî radıyallahu anh diyor ki;
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;
“Sizden biri Allah’ın hoşuna giden öyle bir söz söyler ki,
kendisi onu fazla önemsemez. Ancak o söz sebebiyle Allahu Teâlâ ondan kıyamet
gününe kadar razı olduğuna karar verir... Sizden biri Allah’ı gazablandıran
öyle bir söz söyler ki, onu kendisi fazla önemsemez ancak o söz sebebiyle
Allahu Teâlâ ona kıyamete kadar gazab ettiğine karar verir.” [1837]
Hz. Ebû Saîd Hudrî
radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem
şöyle buyurdu;
"En güzel isimler Allah'ındır, o halde bu isimlerle
O'na dua edin. O'nun isimleri konusunda haktan sapanları terk edin. Onlar
işlediklerinin cezasını çekeceklerdir." (Ar'af, 180)
Endülüslü Mâlikî âlim Ebû Bekir İbnü’1-Arabî’nin işaret
ettiği üzere, esmâ-i hüsnâ, Allah hakkında yücelik ifade eder, kulların
gönüllerinde saygı hissi uyandırır, huzur ve sükûn verir, lütuf ve rahmet ümidi
telkin eder. Zikir ve duada kullanılmaları halinde kabule vesile olur. Allah’ı
tanıma hakkında bilgi ve bilinç, meziyet ve şeref kazandırır. (alıntı)
Tirmizî, İbn-i Hibban ve Hâkim`in bu konudaki rivâyeti ise, şöyledir:
İnşaALlah, manalarını düşünerek Allah'ın isimlerini ezberleme gayretinde olalım
kardeşlerim.. tabii diğer yandan da günahlardan sakınalım.. her an ALlahın bizi gözettiğinin bilincinde yaşayalım inşaALlah..
Emekli Doç Dr. Necati Öztürk 30 yıldır Mekke’de yaşayan herkes
tarafından tanınan bir ALLAH dostu.. kendisi ayrıca tarih uzmanı..şu
an orada bir kütüphanenin müdürlüğünü yapıyor.. Ümre ibdetimizde bizleri bilgilendirmek için
otelimize davetli olarak geldi..
Allah kendisinden razı olsun, ilk görüşte yüzündeki nur öyle
parlıyordu ki.. görünüşü Allah’ı hatırlatan hadisini akıllara getiriyordu..
Mekke ve Medine’ye Allah’ın misafiri olarak geldiğimizi ve
burada neler yapmamız konusunda bizleri
bilgilendirdiler..
Konuşmasında özellikle dikkatimi çeken bir anektodu sizlerle
paylaşmak istiyorum..
Necati Öztürk Hoca, bu topraklarda kimseyi tenkit etmememiz
gerektiğini başından geçen bir hadise ile anlattı..
5-6 yıl önce Medine’de bir gün öğle namazını kıldım, tam
ayakkabılarımı giymiştim ki 70-75 yaşında olan bir amca boylu
boyunca Peygamberimizin kabrine ravzaya doğru ayaklarını uzatmış
yatıyor..
Yazan : Cengiz Numanoğlu ------- Bir sancak altında kaç milyon insan, Ne tenleri benzer, ne dilde lisan... Olmuşlar... Tek yürek, tek beden de can; İnsanlığı gördüm... Beytullah'ta ben...
Yedi bağın gülü, aynı destede, Yetmiş iki millet, aynı listede, Kaç milyon ''Âmin'' der, aynı bestede; Tevhîd'le haşroldum... Beytullah'ta ben...
Sînelerde alev, ne kül ne duman, Dillerde bir soru: ''Vuslat ne zaman?'' Cehennem söndürür, böylesi îman... Aşk ne imiş gördüm... Beytullah'ta ben...
Okyanuslar aşmış, gelmiş nicesi, Aç, susuz, uykusuz, gündüz gecesi... Her nefes, dilinde Kur'ân hecesi; Sevdâlılar gördüm... Beytullah'ta ben... Rabb'in o davetli misafirleri;
Doldurmuş, Mekke'de her karış yeri. Dillerinde dinmez, ''LEBBEYK'' sesleri, Arş'a yollar gördüm... Beytullah'ta ben...
Bir damla misâli, kapılmış sele; Zengin, fakir, paşa, nefer elele... Yan yana secd'eder, sultanla köle; Mahşerle tanıştım... Beytullah'ta ben...
Kimi görmez gözü, elinde âsâ; Lâkin, kalp gözünü açmış devâsa... Yüzünde tebessüm, ne gam, ne tasa, Döner durur gördüm... Beytullah'ta ben...
Kimi, ayağında yarım çarığı; Kaç yerinden kanar, topuk yarığı... Meğerse; kefenmiş başta sarığı, Ne âşıklar gördüm... Beytullah'ta ben...
12-01-2015 günü bu postun yayınlanma saati itibariyle çekilişimiz kapanmıştır.
Katılan beş kardeşimize de belirtmiş olduğumuz sesli Kur'an-ı Kerim'i yollamak istiyoruz. Bu kardeşlerimizden yarın saat 17:00'a kadar isim soyisim ve adres ve telefon bilgilerini adresimize yollayan kardeşlerimizin postası yola çıkacaktır.
Katılan tüm kardeşlerimize teşekkürlerimizle..
14-02-2015 SAAT: 17 itibari ile katılım sonuçlanmış ve bize adreslerini yollayan kardeşlerimize gönderim yapılmıştır..
Mekke Medine arası atılan her adım
Hasret yarası.. yollar
Her varış, arınma
Her varış yürek yangını
Sukut..
Gözyaşı ..
Allah'a yaklaşma..
Kabeyi ilk gördüğüm zaman, teşekkür ederim Allah'ım diye kaç defa tekrar ettim bilmiyorum
Layık mıyım? nasıl geldim buraya..
Rabbim beni unutmamıştı.. (beni de çağırmıştı )
Milyarlarca insan içinden seçilmiş evine davet edilmiştim..
Gözyaşlarım oluk gibi akıyor..
Tüm zamanlar durmuş.. öncesinde hiç yaşamamış, bundan sonrası da hiç yokmuş.. bir ben bir ALLAHım var..
Kelimeler boğazımda düğümlendi..
Gul peygamberimiz asin yanindayim..
Cok mutluyum..kelimelerle tarif edememeyecegim kadar..giderken yazmamistim..nasip olur mu olmaz mi diye..
Rabbim nasip etti..
Ravzada namazlar kildim, dualar ettim..kendim ve tum takipcilerimize..ummedi muhammede..
Allahima sonsuz sukurler olsun..
Cuma gunu donus.. Rabbim nasip ederse..
Salavat okursaniz..ben her mescide gidiste dua ediyorum..Allah isimlerinizi bilir..
Isteyen herkese nasip olsun insaAllah..
Donunce , yasadiklarimizi paylasacagiz insaAllah..
Blog yazmasam da..sureli dualarimda yer verdim.yazilarimiz araciligi ile...kime faydamiz dokunduysa.. hepiniz Allahin razi oldugu kullardan olun insaAllah..
Dua ile..
Gulumce..05.02.2015