Öne Çıkan Yayın

NAMAZ KILMAK İSTİYORUM AMA, KILAMIYORUM DİYEN KARDEŞLERİME !

Namaz kılmak bir insanın yeryüzünde ulaşabileceği en büyük mutluluk.. Namazda Allah'ın huzuruna çıkıp O'na durumunu arz etmek...

27 Şubat 2017

Hz.İsâ' (a.s)nın ahmaktan kaçışı




“Bir gün Hz. İsa (A.S.) aslandan kaçarcasına bir dağa doğru koşuyordu. Birisi arkasından koşup dedi ki: ‘Hayrola peşinde kimse yok, neden böyle kuş gibi kaçıyorsun?’
Hz. İsa, öylesine hızlı koşmaktaydı ki acelesinden cevap bile veremedi. Adam, bir müddet Hz. İsa’nın peşinden koştu, ardını bırakmayıp bağırdı: ‘Allah rızası için bir an dur, neden kaçıyorsun. Merak ettim ey kerem sahibi!’ 
Hz. İsa dedi: ‘Bir ahmaktan kaçıyorum. Yürü benim yolumu kesme, kendimi kurtarayım.’
Adam dedi ki: ‘Körün gözlerini, sağırın kulağını açan, gayb efsunlarını bilen, o efsunu ölüye okuyunca dirilten mesih sen değil misin?’ Hz. İsa: ‘Evet, benim’ dedi. Adam: ‘Peki öyleyse ey tertemiz ruh, dilediğini yaparken kimden korkuyorsun?’
Hz. İsa dedi ki: ‘İnsanı eşsiz, örneksiz yaratan, canı ezelden halk eden Allah’ın tertemiz zatına hamdolsun.. O afsunu, o ism-i Azam’ı köre okudum gözleri açıldı, sağıra okudum kulakları duydu. Taş gibi dağa okudum yarıldı göbeğine kadar, hırkasını yırttı. Ölüye okudum dirildi, hiç bir şeyi olmayan, vücudu bulunmayan şeye okudum meydana geldi. Fakat ahmağın gönlüne yüzbinlerce kere okudum fayda vermedi, adeta bir kaya kesildi. Ondan bir şey bitmesine imkan yok,’
Adam, ‘Allah adının köre, sağıra, ölüye tesir edip de ahmağa tesir etmemesinin hikmeti ne?’
 Hz. İsa dedi ki: ‘Ahmaklık, Allah’ın kahrıdır. Hastalık, körlük kahır değil bir düşkünlük durumudur. Düşkünlük, acınacak bir illettir, ona kul da acır, Allah da. Ama ahmaklık öyle bir illettir ki, ahmağa da zarar verir, onunla konuşana da.’
“Hz. İsa nasıl kaçtıysa, sen de ahmaktan kaç! Hava, suyu yavaş yavaş çeker, buharlaştırıp alır ya, ahmak da dininizi böyle çalar alır işte”

Mesnevi 3 cilt

Işık olsun inşaAllah.. Hz İsa as'ın ahmaktan kaçışı 


9 Şubat 2017

İSTANBUL EVLİYALARI ZİYARET

Cenabı ALLAHın dostlarını sevmek imandan.. Sevdiren O, Özleten O..

Yağmur, kış demedik bugün evliya ziyaretine çıktık.. Nefes aldık, elhamdülillah.. O mübarek zatların da çağırması ile kapılarına gelip dua ettik.. Mutluluğumuzun tarifi yok, herkese nasip olsun inşaALLAH..
Zembilli Ali Efendin hayatını okuduğumda çok etkilenmiştim .. Bilakis Yavuz Sultan Selimin karşısında Hakkı nasıl savunduğu ve sözünü dinletmesi.. özel yaşamı her şey çok etkiledi..
Buradan okuyabilirsiniz..  

İlk ziyaret yerimiz  burası oluyor..


Gülümcenin kaleminden

Gözyaşlarımızla dualarımızı yapıp ayrılırken hemen aynı yol üzerinde Medinei Münevverede Es Seyyit olan Eşrefzade Pir Muhemmed Hz kabri ile karşılaşıyoruz.. Etrafı oldukça bakımsız lakin misler gibi kokuyordu.. öyle garip geldi ki.. bir başına yol üzerinde..  İslam garip başladı garip devam edecek hadisi şerifini adeta yaşıyoruz..


İki türbe birbirine çok yakın..  Yola devam ettiğimizde yokuş yukarı Mehmet Emin Tokadi hz lerinin kabri bulunuyor.. 

Fakat hepsi de sanki saklanmış aramakla bulunmayacak yerlerde..  Bilirsiniz belki Mehmet Emin Tokadi Hz lerinin  bir duası var.. Kendisi İmam Rabbaninin talebesine talebe olmuştur. 

3 senenin sonunda hocası artık İstanbul'a gitmesini istemiştir. Kendisinden son bir arzusunun olup olmadığını sorduğunda Mehmet Emin Tokadi Hz. hocasından şöyle dua istemiştir
"Benim vefatımdan sonra kabrime gelip bir fatiha okuyanın vücudu cehennem ateşinde yanmasın."
Bu dua isteği karşısında hocasına şu hadiseyi hatırlatmıştır :
"Birgün Resulallah Efendimiz (s.a.v.) 'in yanına Cebrail (a.s.) gelir. 'Ya Resulallah Ebu bekir'in (r.a.) 1 saatlik ibadeti 70 senelik ibadet hükmüne geçer' dedi. Resulallah Efendimiz (s.a.v.) hemen Ebu bekir (r.a.) Efendimizi çağırdı. Geldiklerinde 'Evde ne yapıyordun?' diye sordu. Ebu Bekir Sıddık (r.a.) şöyle cevap verdi. 'Ey Allah'ın Rasulu. Hatırıma şöyle şu gelmişti. Hakk Teala cenntei ve cehennemi yarattı. Her ikisinide dolduracağını takdir etti. Ya Resul Allah bende evde Hakk Teala'dan vücudumu cehennemi dolduracak kadar büyük yapmasını diledim.'"
Hocası devamla Tokadi Hz lerine şunları söyler :" Vasiyet etki vefatından sonra kabrini kolay bulunacak bir yere yapmasınlar. Virane bir yere defnetsinler. Kimse bilmesin. Ancak, nasibi olanlar gelip bulsun, dua etsinler.
ALLAH'a sonsuz şükürler olsun .. bize çok kez ziyaret nasip oldu.

Sonrasında Süleymaniye camiine doğru yol alıyoruz..
Avludan içeri girer girmez, Osmanlıyı yaşatıyor adeta.. şadırvanlar, kuş sesleri ve yağmur bir taraftan..Lakin  öğle namazında içeride parmakla sayılacak kadar az insan var.. 




Ve namazdan sonra büyük bir aşk ile sevdiğimiz, candan öte can.. Ebul Vefa lerini ziyaret ediyoruz.. 
Nasıl güçlü bir maneviyat, tanıdığımız ilk günden itibaren artan bir sevgisi var.. Sonsuz şükürler olsun.. Çilehanesine de girip namaz kıldık. 



Bu aşağıdaki resimde görülen kapı.. Fatih Sultan Mehmetin askerleri ile gelip geri döndüğü kapı.. 
Fatih Sultan kapının dışında: Ebul Vefa H zleri içeride göz yaşı dökmektedir. İçeri alınmaz ..
 Neden içeri alınmadığı merak konusudur.. herkesler içeri girer de, bunca sevgisine rağmen neden o giremez..
Ebul Vefa Hz leri yanındakilere buyururlar ki: 

''..Benim ona olan muhabbetim ve onun bana olan sevgisi ve ihtiyacı bize asıl vazifemizi unutturacak kadar fazladır. Dostluğumuz ve sohbetimiz birçok vatandaşın İşinin yarım kalmasını veya yapılmamasına sebep olabilir. O sohbetimize katılırsa korkarım sonunda padişahlığı bırakmak isteyecek…” 


İşte Fatih Sultanın gelip de, geri döndüğü kapı aşağıdaki resimde görülen yer..



Burada ziyaretimizi yapıp, tekrar gelmek üzere ayrılacağımız sırada.. bir kaç kardeşimizle sohbet ediyoruz.. Onlar da, bu civarda ''Helvacı Baba '' yı ziyaret ettiklerini söylüyorlar.. 
Vefa bozacısından yukarı.. yol tarifi alıyoruz.. ve sora sora bağdat bulunurmuş , nasipte varsa ziyaret edelim diyerek yürüyoruz.. 
Bir ağbi ile abla bize eşlik ediyor.. kapıya kadar götürüyorlar.. Allah razı olsun..  Aslında halk arasında helvacı baba olarak anılan muhtermin adının Helvai Yakup Baba olarak tabelasını görüyoruz.. Duamızı edip, helvamızı yiyerek ayrılıyoruz.. 






Bir daha ki sefer ziyaretimiz ; Eyüp Sultan Hz lerine inşaAllah..
ALLAHın sevdiklerini sevmeyi nasip eden Rabbimize sonsuz şükürler olsun.. Onlardaki sevgi ALLAHa yaklaşmaya vesile.. 

Çok açık yürekle söylemeliyim ki, dünyadayken Allah dostlarını dost edinenin;  yaşayan dünyalıklarla edeceği sohbet çok yavan oluyor.. ve asıl ölü olan ruhları ölmüş olanlar.. 
Bu seçilmiş insanlar  kalpleri ferahlatıyorlar..

Dipnot:

İstanbul içinden ya da başka şehirlerden gelmek isteyen olur da, yol soracaklar varsa.. yorumdan yardımcı oluruz.. 

istanbul evliyaları ziyaret yazımız her nereden okunuyorsak 
Işık olsun efendim.. 



Gülümce Yıldız (09-02-2017 )

3 Şubat 2017

Akrep ile Kaplumbağanın hikayesi

Birgün bir ormanda bir akrep ve KAPLUMBAĞA önce arkadaş ve sonrada dost olmuşlar.
Bu iki dost-arkadaş ormanda mutlu mesut yaşarken bulundukları bölgede yiyecek kıtlığı baş göstermiş.
Bu iki dost-arkadaş birlikte yaşayabilecekleri, daha kolay yiyecek bulabilecekleri bir yer aramaya karar vermişler.
Bu karar doğrultusunda yola koyulmuşlar.
Güle oynaya yol aldıktan sonra önlerine birden büyük bir nehir çıkıvermiş.
Tabi AKREP mahsunlaşıp boynunu bükmüş.
Arkadaşının halini gören KAPLUMBAĞA ona:
"-Ey vefakar DOSTUM neden hüzünlendin?" demiş.
AKREPTE ONA şöyle cevap vermiş :
"-Ey dostum seninle yolculuğumuz buraya kadarmış. Buradan sonra yollarımız ayrılıyor" ve eklemiş: 
"-Sen gidersin senin ardından gözüm yaşı gider, müşkül odur ki kişi kalır,yoldaşı gider." bu sözleri duyan kaplumbağa :
"-Neden ayrılacağız ki?" demiş.
Akrepte demişki:
"-Ey dostum önümüzdeki akan şu azgın nehri görmüyormusun?" 
"-Ben bu bedenle bu nehirden nasıl geçeyim?" demiş.
Dostunu böyle güç bir durumda yalnız bırakmayı aklından bile geçirmeyen KAPLUMBAĞA;
"-ETTİĞİN LAFA BAK!! Ben ne güne duruyorum. Biz kötü gün dostu değilmiyiz, atla sırtıma seni karşıya sağ salim geçireyim demiş.
Akrep kaplumbağanın sırtına atlamış, kaplumbağada nehrin azgın sularına kendini bırakmış.
Tam nehrin ortasına geldiklerinde kaplumbağanın kulağına TIK TIK sesler gelmeye başlamış.
Önce bu seslere bir anlam veremeyen kaplumbağa, sırtına aldığı dostuna seslenmiş:
"-Kulağıma tuhaf sesler geliyor sende bu sesleri duyuyormusun?" diye sormuş.
AKREPTE hemen cevaplamış:
"-Evet." demiş "-Duyuyorum, o ses benden geliyor seni iğnemle sokmaya çalışıyorum."
Tam anlamıyla dünyası başına yıkılan kaplumbağa AKREBE:
"-BİZ SENİNLE dost değilmiydik, bak ben sana karşı dostluk görevimi yerine getiriyorum ve seni karşı kıyıya sırtımda taşıyorum?"
AKREP'te kaplumbağaya şu cevabı vermiş:
"-Evet dostum sen yaradılışın gereyi dostun için yapman gerekeni yapıyorsun, ama benim yaradılışım bunu gerektiriyor. Ben yaradılışım gereği her fırsatta iğnemi başkalarına batırırım kusura bakma!" demiş.
Bunun üzerine kaplumbağa acı bir gülümseme ile akrebe şöyle demiş:
"-Eyy, ahmak sen o küçücük iğneyle bana zarar verebileceğini düşünerek ne kadar akılsız olduğunu gösterdin!" demiş ve nehrin azgın sularına dalarak AKREBİN boğulmasını sağlamış....

.....

Cenabı ALLAH buyuruyor: İsra Suresi- 84

De ki: Herkes kendi mizaç meşrep yaratılışına uygun hareket eder. Bunun içindir ki Rabbiniz, kimin en iyi yolu seçtiğini çok iyi bilmektedir.

Hiçbir şey için neden demiyoruz çünkü ayette buyrulduğu gibi herkes meşrebine göre davranıyor.. 
Ancak yapan kendine yapar.. 
Mizacında akreplik olanlar akıllarını kullanamadıklarından, kaplumbağanın sırtından atması ile.. yerlerde sürüneceklerini hesap edemiyorlar.. 
Herkes hak ettiği yerde  vesselam .. !

..Doğrusu Allah hiçbir haini, nankörü sevmez.
Hacc Suresi 38 

Işık olsun 
Gülümce