Kaza Namazları Konusunda Tereddüt Yaşayan Müslümana Mektup
SORU:
Hocam 20 senelik kaza borcum var. Tevbe edip her gün
farzları 2 kere kılmaya başladım, Böylece her gün 1 gün borcumu ödemeye
çalışıyorum. Her vaktin sünnetlerini de kılıyorum, bunun yanı sıra bazı günler
12 rekat nafile kılıyorum. Ancak internetten araştırınca kaza namazı olmadığını
söyleyenler olduğu gibi, bırakın nafile kılmayı sünnetleri bile kılmak
ahmaklıktır tarzı yazılar buldum. Bu durumda Nafile kılabilir miyim, sünnetleri
kılabilir miyim? Kaza namazlarında nasıl bir yol izlemeliyim? Saygılarımla..
CEVAP:
Selamünaleyküm.
Namazımızın dinimizin direği olduğunu, namazsız
Müslümanlığın ispat edilmesi zor bir Müslümanlık olduğunu bilmeyenimiz yoktur.
Ayrıca başka bir hakikat de namazın dinden kopacak son halka olduğunu, namaz
halkası koptuktan sonra İslam adına bir iddianın muteber olmayacağını
bilmeyenimiz de yoktur.
Bunların yanında iki birbiriyle çelişen görüntü daha vardır
ki onları da zikretmeliyiz. Bunlardan biri şudur: Şu asır kadar namaz kılmanın
kolay olduğu bir asır her hâlde insanlık görmemiştir. Ne soğuk ne de sıcak
artık bir dert değildir. Klimalı camilerimiz var. Sıcak-soğuk sulu abdesthanelerimiz
var. Halılı camilerde namaz kılabiliyoruz. Ses sistemlerimiz var. Camilerimiz
aydınlık; gündüz gece sorunumuz yok. Ne lazımsa namaz için o önümüzde imkân
olarak duruyor. Namaz eğitimi ve öğretimi için de bu asırdaki kadar imkân
görmemiştir hiçbir asrın insanı.
Öte yandan, bu asır kadar namaz kaçırma riski taşınmamıştır
her hâlde. Günlük hayatın namaza göre endekslenmesi, namazın önünde arkasında
randevu verilebilmesi, eğitimin, ticaretin, siyasetin namaza ayarlanması
neredeyse talep edilmesine bile gerek kalmayacak kadar önümüzden uzaklaşmıştır.
Namaz kıldırmakla mükellef memurları yönetmek için görevlendirilmiş bulunan ve
umumen bir caminin kenarında görev yeri olan müftüler ve personeli dahi yanı
başlarındaki camide namaz kılmaya vakit bulamayabilmektedirler.
Bunun adı bir çelişkidir. Bir önceki neslin imkânları ile
bizim imkânlarımız kıyas kabul etmeyecek kadar farklı iken onların namaz
sadakati ile bizim namaz sadakatimiz arasında da kıyas edilemeyecek kadar
farklar bulunmaktadır.
Diğer yandan da namazın edasına karşı ortaya çıkan
engellerden çok, namazın namaz olarak bizi etkilemesine karşı yani namazın
huşuuna karşı engeller vardır. Camilerdeki ses düzeninden namazla ilgili
görevleri üstlenenlerin namaza ve görevlerine bakışına kadar pek çok sorun,
namazın bizi adam etmesine, kötülüklerden alıkoymasına karşı açık veya gizli
bir engel oluşturmaktadır.
Bizim için değişen bir şey yoktur aslında. Önceki nesilleri
şeytan açlık veya benzeri bir tehditle korkutup caminin dışına itiyordu. Bizi
de başka şeylerle avucunun içinde tutmaya çalışmaktadır. Yani mesele imtihan
meselesidir. Namaza karşı tavrımızın nasıl olacağını görmek istedikten sonra
Allah Teâlâ, imtihanın boyutu, çeşidi pek önemli değildir. Ne edip edip namazı
öncelikli tutan, namazsız hayatı değersiz bulan, ailede, işte, ticarette,
siyasette, seyahatte ‘rahmet için önce namaz!’ idrakinde olan bir nesil
yetiştirmek zorundayız.
Namazı kazaya bırakmayı konuşamıyor olmalı idik aslında. Ama
şimdi bulunduğumuz nokta şudur: Bari kazasını yap da kurtul, cehennemde kalma!
Allah Teâlâ, yardımcımız olsun.
Namazın kazası ile alakalı olarak şu notları dikkate
alabiliriz.
1- Bir namaz ancak vakti girince, vaktinin sonuna kadar
kılınabilir. Önce veya sonra kılınması mümkün değildir. Başlangıç vaktinden son
anına kadar bir zaman diliminde kılınan namaza EDA EDİLDİ denir. O süre içinde
kılınamayana da KAZAYA KALDI denir.
Kazaya kalan bir namaz, ilk fırsatta kılınmalıdır. Kazaya
kalma nedeni inkâr etmek, basit görmekten kaynaklanırsa bu dinden çıkmış olmak
gibi bir sonuç doğurur. Allah Teâlâ muhafaza buyursun.
Uyuya kalma, unutma, eli kolu bağlı bir durumda olma gibi
nedenlerle kazaya kalan namaz ilk fırsatta kaza edilir. Çünkü bunlar şer’i bir
özür sayılmaktadır. Uzun yıllar namaz kılmayan ve kılmayışının nedeni de
TEMBELLİK etrafında dönen nedenlerden biri olan da tevbe eder etmez namazlarını
kaza etmelidir.
2- Namazları kazaya bırakmak, tevbe gerektiren bir hatadır.
Bu nedenle, namaz kazaya bırakan bıraktığı namazı kaza ettikten sonra,
üzerindeki namaz borcundan kurtulmuş olur. Ama ortada bir de vaktindeki bir
görevi ihmal etmiş olma suçu vardır. Bu da ayriyeten tevbeyi gerektirmektedir.
Yani namazlarını kaza eden, bir de tevbe etmelidir. Çünkü bir namaz borcu bir
de namazı vaktinden kaçırma hatası vardır. Kılmak, bunlardan sadece birini
gidermektedir. İkincisi ise tevbe ister.
3- Namazlar kaza edilirken sadece farzlar ve vitir namazı
kaza edilir. Sünnet namazların kaza edilmesi gerekmez. Çünkü sünnet namazlar,
farzlar gibi hesap konusu değildirler. Sadece sabah namazını kılamayan birisi,
öğlen namazından önce sabahı kaza ederse sünnetini de kaza edebilir. Ama bu,
kaza namazı borcu olanın sünnet namaz kılmasının yasak olacağı anlamı taşımaz.
Fakat, borç olan farzları aradan çıkarması makul olandır. Günlük namazları yani
kazaya kalmamış vaktinde kılınan namazları kılarken ise sünnetleri de kılar.
Dosyasında kaza var diye sünnetleri atlaması gerekmez.
4- Kaza namazları ile alakalı şöyle bir program yapabiliriz:
Öncelikle kazaya bırakmama hedefimiz olur.
Kazara kazaya kalırsa ilk fırsatta onu kaza ederiz.