İmam Şa’ranî k.s., Ahmed b. Hanbel ve İmam Şafiî rh.a. gibi mezhep imamlarının gönül ehli mutasavvıfların meclisine gidip onlardan istifade ettiğini anlatıyor.
Mesela İmam Ahmed b. Hanbel rh.a. büyük sufilerden Bağdatlı Şeyh Ebu Hamza k.s.’nin meclisine gider, onunla beraber otururdu. Fıkhî bir meseleyi çözemediğinde Şeyh’e:
– Şu mesele hakkında ne diyorsun ey sufi, diye sorar fikrini alırdı.
Tasavvuf ehlini anlatmaya aslında bu kadarı yeterlidir. Şayet onlarda özel meziyetler olmasaydı İmam Ahmed b. Hanbel rh.a. gibi zatlar onlara ihtiyaç duymazdı.
İmam Şa’rânî, Envâru’l-Kudsiyye
* BULAN ARAR !
Bir gün Ebubekir Şiblî k.s., zamanın büyük alim ve velisi Cüneyd-i Bağdadî k.s.’nin yanına gider. Onu üzgün bulunca;
– Ne oldu, diye sorar. Cüneyd-i Bağdadî hazretleri;
– Arayan O’nu bulur, der. Şiblî k.s ise şöyle karşılık verir:
– Hayır. Tam tersine, O’nu bulan arar.
Feridüddin Attar, Tezkiretü’l-Evliya
---
Buradan anlayacağımız iki konu çıkıyor.. Alimlerin dahi sufilere danıştığı
sufi kimdir peki?:
Büyük veli Sühreverdî (k.s) (632/1234), gerçek sûfinin kim olduğunu ve Kur'an'da ondan nasıl bahsedildiğini şöyle açıklar:
"Kur'an-ı Kerim'de "sûfî" ismi yoktur ancak, bunun yerine "mukarrebûn" kelimesi kullanılmıştır.(Vakıa 56/7-10)
Mukarrabun, Yüce Allah'ın huzurunda sevilmiş, kabul görmüş salihlerdir. Onlar, hayırlarda en önde, kullukta ve edepte zirvede olan kimselerdir. Hepsi Allah adamıdır, Yüce Allah'ın dostu ve şahididir.
Cenab-ı Hakk Kur'an-ı Hakim'de, bütün insanları şu üç gruba ayırmıştır:
1-Ashab-ı Meymene (Mü'minler)
2-Ashab-ı Meş'eme (Kafir ve münafıklar)
3-Sabikun-Mukarrabun (Hayırlarda en öndeolan ve ilahı yakınlığa ulaşan kamiller).(Vakıa 56/7-10)
Tasavvuf imamları veli, arif, mürşid, şeyh, sofi deyince, üçüncü gruba giren kamil insanları kast etmektedirler.
Mukarrabun sınıfına giren zatların tümü velidir, fakat hepsi manevi irşatla görevli değildir. İçlerinden bir kısmı, Rasulullah (s.a.v) Efendimizin varisi sıfatıyla ümmetin irşadını, terbiye ve tezkiye işini yürütmektedir.
Bu, Allahu Teala'nın bir ihsanıdır, onu dilediklerine bahşeder. Manevi irşad kıyamete kadar sürecektir; çünkü, Rasulullah (s.a.v) Efendimizin peygamberliği devam etmekte, O'nun Allah'a davet, kalbleri tezkiye, nefisleri terbiye ve gönülleri ilahı aşk ile doldurup ahirete yöneltme işini, derecelerine göre varisleri yürütmektedir. Yeryüzünde din ile mükellef insan bulunduğu sürece bu işde devam edecektir.
Bu işi üstlenen kâmil müminler, takvada imamlık vasfına ulaşmış salihlerdir. Onlar, Kur'an-ı Hakim'de, "sâbikûn-mukarrabûn" sınıfında tanıtılmışlardır.
İKİNCİ KONU:
Allah'ı bulan: bir Sufiye ulaşıp yardım ister.. ya da.. Sufiyi bulan: ALLAH'a ulaşır.. hepsi Allah'ın hikmeti.. Her iki durum da söz konusu.. Allah dostları için..
SÖZÜN ÖZÜ:
Rabbimiz şöyle buyuruyor:
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık, sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
Secde- 24 ayet
O halde.. Bir insan Rabbimiz'in izni ile diğer insanların hidayetine vesile olup, yol göstermekle görevli ise.. o insan ALLAH'ın seçkin kuludur..
Yararlanılan kaynak: http://www.mumsema.com/islamda-tasavvuf/11025-sufi-kimdir.html
Her nereden okunuyorsak, sevgi ve ışık ile..
Gülümce.. 26-06-2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder